12 Ağustos 2011 Cuma

FIFA 2000




Fifa 2000. İlk futbol oyunum. Yıllar sonra bilgisayarıma tekrar yükledim. Resmen 11 yıl öncesine gittim. Yanlışlıkla Fifa99'u indirmişim, baktım biraz oynadım bu ne böyle dedim. Fifa2000 bambaşka.

Biraz oyunun özelliklerinden bahsedelim, oyun şimdiki Fifa'lar gibi olmasa da bir çok özelliğin temeli konumunda. Yukarıdaki resimde gördüğümüz menü'ye göre dostluk maçı yapabiliyorsunuz, sezon kurabiliyorsunuz, kupa maçı vb. kurabiliyorsunuz ve alıştırma yapabiliyorsunuz. Menü'nün alttaki kısmında bir çok daire var. Bu daireler sayesinde takım, oyuncu yaratabiliyorsunuz. Tabii bu oyuncuların gerçekle alakası yok. Oyun size 9-10 tane yüz taslağı veriyor ve bu yüzlerden başka birini seçme imkanınız yok. saçlar ise 4 renkli, siyah, turuncu, sarı ve kahverengi. Örneğin soldaki oyuncu Tayfur Havutçu. Gerçek hayattakiyle hiçbir alakası yok değil mi?

Neyse efendim, bu oyunda her türlü takım var, Classic diye bir ligde Real Madrid 50-56 bile var ama Galatasaray yok. Demin biraz araştırdım acaba Galatasaray neden yok diye. Galatasaray EA Games'den para istemiş. Yahu şansa da bakın ki o sene UEFA Kupasını kaldırdık. Zaten kırk yılda bir Uefa Kupası almışız... Ayrıca Türkiye Milli Takımı'da yok. Bunun nedenini bilmiyorum. Hadi Galatasaray para istedi, TFF'de mi para istedi? Yoksa pek başarımız yok diye mi almadılar?

Real Madrid 50-56 demişken bir de Brezilya 58 var bu oyunda. Pele'nin adını "no.10" olarak kaydetmişler. Hatta ilk 11'de bile değil. Acaba Pele de telif hakkı için para mı istedi.swh. Yine Brezilyalı Ronaldo yerine de" no.9" yazıyor. Classiz bölümünden bir takım seçtiğinizde saha soldaki gibi sepya oluyor. Bir aralar bu oyunu çok oynardım, rüyalarıma falan da girerdi. Hatta Ronaldo ile konuştuğum bir rüyam vardı, tam oyunu oynarken Ronaldo geliyor, bende acayip bir korku, nedenini sonradan öğrendim. 2002 Dünya Kupası sırasında arkadaşlar Ronaldo'nun satanist olduğunu söylemişlerdi, hatta değişik bir saç şekli vardı. Ama rüyamda başka hatırladığım bir şey yok. Sonra uyandım heralde. Çocukluk işte.

O zamanlar oynarken oyunun hileleri olduğunu bilmiyordum. Meğer 6 tane hile varmış. Options'a girip "cheats" bölümüne;

"burnaby" yazarsanız maçlarınızı EA Kanada binası önünde yaparsınız,

"sizzle" yazarsanız yağmur yağar ve sahaya yıldırım iner, yıldırım bir oyuncunun üstüne düşer ve o oyuncu kaybolur. Kırmızı kart yemiş sayılır,

"momoney"yazarsanız açık çek alırsınız,

"hooligan" yazarsanız bonus takım ortaya çıkar(bunu ben yapamadım),

"dizzy" yazarsanız sahanın üstünde Ufo dolanır ve bir kaç futbolcuyu ışınlar,

"lightsout" yazarsanız her yer karanlık olur fakar oyuncular ışık saçar(glow mode) (deneyin müthiş bir şey)

Glow Mode'dan bir görüntü


Bu oyunun dinlenilesi müziği eşliğinde introsu için tıklayınız: http://www.youtube.com/watch?v=12jEPZLsJHw&feature=related


Bu oyunla ilgili yaşadığım bir kaç şeyi anlatayım, mesela oynarken "W" a basmadan dümdüz giderseniz çoğu oyuncuyu geçiyorsunuz, bazen kalecinin için gol bile atıyorsunuz. Benim ve ablamın kendilerimize ait takımlarımız vardı. Bir tanesi "G.Saray" diğeri "G.S.". Ben amatörde oynarken hep ablamın takımına karşı oynardım, kalecinin içinden geçen golleri atıp "eheh nasıl yeniyom ama senin takımı" derdim.


Hatırladığım bir anım daha var, hangi takımlarla oynadığımı bilmiyorum ama bir takıma fark atıyordum. Maç 12-1 bitti. Her gol attığımda içeri gidip dedeme golü anlatıyordum "dede 9-0" oldu, "dede 10-0" oldu, "dede 11-1" oldu. Dedem de "afferin sana be" gibi şeyler söylüyordu. Ben de ondan cesaret alıp her golü anlatıyordum.

Glow Mode'da dünyanın en güzel futbol oyunudur.

11 Ağustos 2011 Perşembe

İlk Oyunum: Midtown Madness

Sene ya 2000 ya da 2001. Bilgisayarda ilk oynadığım oyundur bu. Ne zevkli gelirdi bana. Ben tabi o zamanlar 5-6 yaşındayım, 2 kere üstüste tıklamakta dahi zorlanıyorum, oyunun açılması biraz da uzun sürüyor, ablama açtırıyordum. Winamp'ten de Tarkan'ın Aşk şarkısını açıyorum. Vay be, altın çağımdı o zamanlar. Ne dersler dertti ne de başka şeyler. Hayatı yaşamak değimi tam o yaşlardır aslında. Her neyse. Ben seçerdim vosvos'umu boyatırdım laciverte, Şikago sokaklarında fink atardım. Kimi zaman uçarak bir gölü geçerdim, kimi zaman polisten kaçardım. Şimdi düşünüyorum da ne kadar ilkelmiş o oyun. İlkel ama zor. Bugünlerde yeniden yükledim oyunu, oynayayım dedim, ne kadar zor geldi bazı yarışlar. 1 saat uğraşıp da geçemediğim oldu. Meğer yanlış araba seçimi yapmışım. Hele yağmurlu havada asla oynanmaz bu oyun. Arabalar öyle güzel kayıyor ki, kendi etrafında 1 tur atıyor. En sinir olduğum olay da bu zaten, kaldırıma dokunduğun anda kendi kendine kayıyor. Bu kaldırım neyden yapılmış anlamadım ki...


Neyse. Bir kaç bilgi vereyim bari. Bu oyunda sakın her zaman en hızlı arabayı seçme. Bazen en yavaşıyla bile yarış kazanabiliyorsun. Çünkü diğer arabalar birbirleriyle uğraşırken tekerleklerini falan uçuruyorlar. Sen de aradan sıvışıp 1. oluyorsun. Eğer beyaz formula 1 arabasını açabilirseniz duvarlara bile tırmanabilirsin. O kadar gerçekçi bir oyun yani.swh.

Bir de şu eleştirim var. Ya arabalar çok küçük ya yollar çok uzun ya da bu araba 90'la gitmiyor. Arkadaş sözde 90'la gidiyorsun 2 saatte anca geçiyorsun kavşağı. Üstüne gelen arabalar da cabası. Bak sevgili araba, tamam ben senin üstüne geliyorum ama illa ki direksiyon kıracağım. Sen neden benim üstüme kırıyorsun direksiyonu? Bir çarpınca uçuyorsun zaten. Yollardaki insanlar da cabası, o insanları asla ezemezsiniz. Ya bir yere zıplarlar akrobatçı gibi ya da duvara dayanırlar. Siz duvara sürtünseniz bile onları ezemezsiniz. Polislerin sizi yakalama gibi bir sorunu da yok. Tek yaptıkları sizin gidişatınızı bozmak, size kaza yaptırmak.


Yine de Midtown Madness dünyanın en güzel oyunudur.


Bu yazıyı yazdıktan ve Midtown Madness'ta gezinirken aklıma başka şeyler de geldi. İşte o diğre şeyler:

Mesela bu oyunda bir park vardır. Üstü kapalı otopark... O parka giren arabalar oradan çıkamazdı. İlk başta sersemletici darbeyle onları durdurur, sonra da o arabaya eziyet ederdim. Parkın içinde çeşitli yerlere götürürdüm onu, iterek. O kadar severdim ki herkese anlatırdım, geçen gün parkın içine otobüs geldi şöyle yaptım böyle yaptım, diye. Ctrl+Alt+Shift+F7 yaptığınızda bir kutucuk açılır. Oraya /nodamage yazarsanız arabanız hasar almaz, /postal yazarsanız ENTER'a bastığınızda posta kutusu atar karşıya. İşte o posta kutularıyla döverdim arabaları Kapalı Otopark'ta. Nasıl olsa polis de yok, istediğimi yapardım.

Şehrimizde Havaalanı da vardı. Havada hep uçak görürdüm fakat onlar nereye iner nasıl iner, hiç görmdim. Tıpkı denize inşa edilmiş, altından gemi geçerken açılan yollar gibi. O yollarda ise hiç gemi görmedim.

Yine Şikago'da bir göl vardır, bir aletin üstünden belli bir hızla geçerseniz o gölü boydan boya havada geçersiniz. Bazen hızınız az olduğunda gölün dibini boylarsınız ve "You will slep with fishes" yazısı çıkar, oyuna tekrar başlarsın. İşte o tam o aletin önüne gidecekken karşıma araba çıkardı ve çarpardım. Az kızmazdım o arabalara(otoparkta görsem ne eziyetler ederim). Eğer otobüse çarparsanız bağıran, çığlık atan insanları duyardınız, ne komik gelirdi o bana. Aynısın gerçek hayatta olduğunu düşünsenize... Zaten oyunun türkçe ismi: Şehrin Ortasında Çılgınlık. Her şeyi yapabilirsin.

Not:Oyunun Türkçe adını daha yeni idrak edebildim, gerçekten de şehrin ortasında çılgınca takılıyordum o arabayla.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Bir Golcü: Semih Şentürk


Efendm kimdir bu Semih Şentürk? Fenerbahçe altyapısından yetişen şu anda Türkiye'nin en iyi Türk santraforu. Galatasaraylı olmama rağmen sevdiğim gerçekten iyi oynamasını ümit ettiğim bir kaç Fenerbahçeliden biri.


Semih futbola Fenerbahçe'nin alt yapısından başladı. 2000-2001 sezonunun 2. yarısında Fenerbahçe'nin A Takımına alınmış. O zamanlar ve bir kaç sene Genç Semih olarak adlandırıldı fakat Fenerbahçe yönetiminin yanlış stratejileri yüzünden hep geri planda kaldı. Wikipedia'dan hayatına baktığımda şu rakamlar benim şaşırmama neden oldu, Fenerbahçe(A2) takımında 56 maçta 63 gol atmış. Büyük yetenek... Daha sonra İzmir'e kiralık gitmiş burada 22 maçta 3 gol atmış. Fenerbahçe A Takımında ise 166 maçta 54 gol atmış. Milli Takımlarda toplam 110 maçta 45 gol atmış. Semih hakkı yense de yerine bir çok oyuncu getirilse de büyük başarılar kaydetmiş bir oyuncudur. Semih Fenerbahçe'de bulunduğu sürede 2 maçtan 1inde oynamış(ilk 11 değil).

Ayrıca Semih, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Gümüş Ayakkabı ödülünü kazanmış kişidir.

Benim değineceğim nokta ise şu madem ki bu kadar başarılı her maçta hırslı gol atmaya arzulu bir futbolcun var, bundan neden yararlanmıyorsun arkadaş? Semih'in oynaması gereken yerde Guiza gibi bir futbolcu tek başına oynatılıyor. Guiza'nın nasıl bir futbolcu olduğunu artık ofsaytı bilmeyen kızlar bile biliyor. Sırf Guiza'yı daha iyi bir paraya satmak için elinizdeki en iyi oyuncuyu kaybediyorsunuz. Semih Fenerbahçe'de hep itilen, kakılan adam olmuştur, hep 2. 3. adam olmuştur. Ama Semih bunu haketmiyor.

Emre Islıklanıyor

Evet. Şu anda oynanan Estonya maçında(hazırlık) Emre Bölezoğlu ıslıklanıyor. Neden mi? Eğer seni sen yapan takımın adını ağzına almazsan, Türkiye'ye gelmem deyip eski takımının ezeli rakibine gidersen olacağı bu. Emre'nin söylediklerine dikkat edin Galatasaray yerine "eski oynadığım takım" diyor. Emre sen Galatasaray'dan habersiz İtalya'da anlaşma imzaladın, Türkiye'ye gelmem dedin Fenerbahçe'ye geldin, emre'yi emre yapan Galatasaray'ın adını dahi söylemiyorsun, biz seni alkışlayalım mı?

Ramazan Pidesi


Ramazan Pidesi(temsili)


Yahu ne güzel bir şey şu pideler. Ramazan'ı sırf bunun için seviyorum desem yeridir. Aslında şu anda da pide yiyorum. Peki bu pide nasıl yapılıyor? Bence fırıncılar ramazan ayında özel olarak toplanıp içine koyacakları özel maddeleri sayıyorlar. Katkı maddesi olmadan imkansız bu kadar güzel olması. hıhı evet imkansız. Bırakın Mısır'daki piramitleri kimin yaptığını esas bunu uzaylılar yapıyor.


Pide hakkında ansiklopedik bilgi: pide sözcüğü lugatımıza yunanlardan geçmiştir. Ramazan pidesini yapan fırıncılar üzerine şifa adı verilen bir sıvı sürüyorlarmış. Şifa adı verilen sıvı da böyle çok gizemli bir şey değil, yumurta ve un karışımıymış(Esas güzel tadı veren bu heralde).

Ses Deneme 1-2-3



Ses Deneme 1-2-3. Bu benim ilk blog yazım(bzzt yanlış cevap). Çok sakat var. Neyse, ben burada yazılar yazacağım nasıl olsa kimse okumayacak.

peki neden blog? 140 karakter yetmiyor diye blog yazıyorum. ah twitter ah...